Uluslararası Dorlion Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi (DASAD) https://dorlionjournal.com/index.php/pub <p><strong>Uluslararası Dorlion Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi (DASAD)</strong>, 2023 yılında kurulan ve yılda iki kez yayımlanan, açık erişimli bir uluslararası akademik dergidir. Dergimiz, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında özgün araştırma makaleleri, inceleme yazıları ve çevirilere yer vermektedir. Tüm gönderimler, çift-kör hakemlik sürecinden geçerek titiz bir değerlendirme aşamasından geçmektedir. Yayın dillerimiz Türkçe ve İngilizce olup, uluslararası akademik standartlara uygun olarak geniş bir okuyucu kitlesine erişim sağlamayı hedeflemekteyiz.</p> <p>Dorlion Journal, bilimsel doğruluk, şeffaflık ve etik standartlara tam uyum ilkeleri çerçevesinde çalışarak, sosyal bilimler alanında nitelikli ve etkili katkılarda bulunmayı amaçlamaktadır.</p> <div class="kt-blog-post__content"> <div> </div> <div> </div> </div> tr-TR editor@dorlionjournal.com (Editor) editor@dorlionjournal.com (Teknik Destek) Sun, 21 Dec 2025 23:04:39 +0300 OJS 3.3.0.14 http://blogs.law.harvard.edu/tech/rss 60 İshâk b. Hasan et-Tokâdî’nin Nazmu’l-Leâlî İsimli Eserindeki Bazı İtikâdi Konuların Kelâm ve İslâm Mezhepleri Tarihi Açısından Analizi https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/119 <p>İshâk b. Hasan et-Tokâdî (ö. 1100/1688-89) XVII. yüzyıl Osmanlı döneminde yaşamış, devrin ilmî ve dinî çevrelerinde önemli bir konuma sahip olmuş Tokatlı bir âlimdir. Müellifin Nazmu’l-leâlî isimli eseri, akâid meselelerini ele alması bakımından Kelâm ilmine; farklı mezheplerin görüşlerine yer vermesi yönüyle de İslâm Mezhepleri Tarihi ilmine katkı sunan dikkate değer bir kaynaktır. Eserde İmâm Mâtürîdî’ye (ö. 333/944) özel bir atıfta bulunulması ve müellifin onu övgüyle zikretmesi, risâlenin Mâtürîdî kelâmı açısından ayrıca önem arz ettiğini göstermektedir. Bu bağlamda eserin incelenmesi, Osmanlı dönemindeki akâid tartışmalarının mahiyetini anlamak açısından kritik bir değer taşımaktadır. Bu çalışmada, literatür taraması ve doküman analizi yöntemi kullanılarak Nazmu’l-leâlî’deki akâid konuları incelenmiş, müellifin Kelâm ve İslâm Mezhepleri Tarihi alanındaki yeri belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırmanın sonucunda Tokâdî’nin söz konusu eserinin Mâtürîdî düşünceyi ve Ebû Hanîfe’nin (ö. 150/767) fikirlerini güçlü bir biçimde savunduğu; buna karşılık diğer mezheplere yönelik yoğun ve sert eleştiriler içerdiği tespit edilmiştir. Tokâdî, eserinde Mâtürîdî düşünceyi hakikatin temsilcisi olarak öne çıkarmış, kendince eksik bulduğu ve hatalı olarak nitelediği diğer mezheplerin birtakım görüşlerini ise eleştirmiştir. Bu yaklaşımı, onun mezhebî aidiyetini güçlü bir şekilde ortaya koymakta ve kurtuluşa erecek olan fırkanın (fırka-i nâciye) kendi mezhebi olduğu düşüncesini yansıtmaktadır. Müellifin kullandığı sert eleştirel üslup ve taraflı yaklaşım, günümüz İslâm Mezhepleri Tarihi metodolojisi açısından değerlendirildiğinde objektiflikten uzak görünmektedir. Bununla birlikte eser, erken dönem Mezhepler Tarihi literatüründe sıkça görülen savunmacı ve polemikçi yaklaşımın XVII. yüzyıl Osmanlı döneminde de sürdürüldüğünü göstermesi bakımından dikkate değerdir. Dolayısıyla Nazmu’l-leâlî, Mâtürîdî kelâmı ve Hanefî geleneğinin Osmanlı düşünce dünyasında nasıl temsil edildiğini ortaya koyan önemli bir manzum risâle niteliği taşımaktadır.</p> Rukiye Kale Kaya, Şaban Banaz Telif Hakkı (c) 2025 Şaban Banaz, Rukiye Kale Kaya https://creativecommons.org/licenses/by-nc/4.0 https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/119 Sun, 21 Dec 2025 00:00:00 +0300 Gasset ve Mengüşoğlu Açısından Yetkin ve Erdemli İnsan Yetiştirmek Bağlamında Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin Değerlendirilmesi https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/122 <p>Yetkin ve erdemli insan yetiştirme ideali ile Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli (TYMM) öğrenci profilinde bilgi, beceri, eğilim ve değerleri ön planda tutmaktadır. TYMM’nin insana bakışı ruh ve bedenden oluşan insanın bir bütün olarak geliştirilmesi temeline dayanmaktadır. TYMM öğrenci profilinde insana bakışta “ontolojik bütünlük”, bilgiye bakışta “epistemolojik bütünlük” eğitim sürecine bakışta “zamansal bütünlük”, değerlere bakışta ise “aksiyolojik olgunluk” kavramlarını merkeze almaktadır. Bu bağlamda çalışmada, felsefe tarihinde eğitim konusunda maddi ve manevi değerlerini en iyi şekilde bilen ve koruyan, bilim yapan ancak bilimi hayat amacı olarak görmeyen, varoluşunu önceleyen bireyler yetiştirmek olan Gasset’in görüşleri ile insanı aktif olarak yapıp eden, çalışan, eğiten ve eğitilen, değerleri duyan bir varlık olması bağlamında ele alan Mengüşoğlu’nun görüşleri TYMM felsefi perspektifi bakımından ele alınmıştır. Gasset’in önerdiği gibi TYMM’de ontolojik ve epistemolojik içerik olarak kültürün aktarımı, tarihsel süreç içinde hak ve sorumluluklarını bilen, bilmeyi ve öğrenmeyi ülkenin yetkinleşmesi için kullanan insan yetiştirme modelinden bahsedilmektedir. Mengüşoğlu’nun felsefi antropolojisine benzer bir şekilde TYMM, bireylere verilecek eğitimde bireyin biyopsişik varlık yapısındaki yeteneklerini geliştirebilecek değer-erdem-eylem çerçevesinde sunulmakta, bireylerin doğuştan gelen kapasitelerinin yüksek bir düzeye erişmesine odaklanmaktadır. TYMM öğrenci profilinde ve değer-erdem-eylem çerçevesinde ahlaklı, bilge, sorgulayıcı ve vatansever bireyler yetiştirerek yüksek değerlere sahip bir nesil inşa etmeyi hedeflemektedir.</p> Nilüfer Karadağ, Nebile Eroğul Telif Hakkı (c) 2025 Nilüfer Karadağ, Nebile Eroğul https://creativecommons.org/licenses/by-nc/4.0 https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/122 Mon, 22 Dec 2025 00:00:00 +0300 Yûnus Emre'de Namazın Mânevî Zanâat Olarak Kavramsallaştırılması https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/124 <p>Bu çalışma, Yûnus Emre'nin “San'atun yigregi çün namâzımış hoş pîşe” mısraıyla başlayan şiirini merkeze alarak, namaz ibadetinin bir “mânevî zanâat” olarak nasıl kavramsallaştırıldığını analiz etmektedir. Yûnus'un namazı bir “sanat” (san'at) ve “meslek” (pîşe) olarak nitelemesinin, sadece birer metafor olmadığını, aksine onu bireyin kendini ve hayatını ilâhî bir merkez etrafında yeniden inşâ ettiği bütüncül bir proje olarak gören tutarlı bir tecrübenin ürünü olduğunu dile getirmektedir. Makale, bu inşâ projesinin teorik zeminini Fârâbî'nin meleke (ustalık) kavramı ve Ahilik geleneği üzerinden kurmaktadır. Ardından, bu sanatın icrasının kalitesini belirleyen ihsan ve huşû gibi derunî ilkeleri, Serrâc, Gazzâlî ve Kuşeyrî gibi klasik tasavvuf otoriteleriyle ilişkilendirerek incelemektedir. Çalışma, bireysel inşânın toplumsal alana (aile ve iş hayatı) nasıl yayıldığını, “taşlaşmış kalbin” nasıl bir ahlâkî terapiyle yumuşatıldığını ve tüm bu projenin “ansızın gelen ecel” karşısındaki varoluşsal anlamını, yani namazın bir “ölüme hazırlık sanatı” olarak işlevini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak makale, Yûnus Emre'nin, Kur’ân ve Sünnet'in evrensel ilkelerini 13. yüzyıl Anadolu'sunun kültürel kodlarıyla harmanlayarak, fıkhî bir görevi, hayatın tüm alanlarını yapılandıran bütüncül bir “kendini inşa etme sanatı”na nasıl dönüştürdüğünü göstermektedir.</p> Oğuz Çetin Telif Hakkı (c) 2025 Oğuz Çetin https://creativecommons.org/licenses/by-nc/4.0 https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/124 Mon, 22 Dec 2025 00:00:00 +0300 Erken Abbâsî Devrinde Zındıklık Olgusunu Besleyen Sosyopolitik Gelişmeler https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/120 <p>Bu çalışma zındıklık olgusunun tarihsel arka planını ve erken Abbâsî döneminde bu olguyu besleyen siyasi ve sosyal gelişmeleri incelemeyi hedeflemektedir. Emevîlerin sonunda ve Abbâsîlerin başlangıcında siyasi, coğrafi ve kültürel gelişmelerinin etkisiyle zındıklık şeklinde isimlendirilen ve Müslüman toplumu derinden etkileyen bazı sapkın ideolojiler ortaya çıkmıştır. İslam’ın temel prensipleriyle bağdaşmayan muhtelif fikir ve ideolojilere sahip bu oluşumlar, erken Abbâsî döneminde yaşanan siyasi ve sosyal gelişmelere paralel olarak zaman zaman devletin bürokratik mekanizmalarını etkileyebilecek güce ulaşmışlardır. Abbâsî halifeleri Merkūnîlik, Dehrîlik, Manicilik, Deysânîlik, Senevîlik, Mezdekîlik, Mecûsîlik gibi ağırlıklı olarak kadim Fars inanç ve geleneklerini canlandırmayı hedefleyen zındık gruplarla kararlı bir mücadele içerisine girmişler; hatta bu konuyu haleflerine vasiyet edecek kadar önemsemişlerdir. Nitekim bu dönemde ilk kez söz konusu heretik grupların yargılanıp cezalandırıldığı Dîvânü’z-Zenâdıka adlı bir kurum ihdas edilmiştir. Zındık ve mülhidler her fırsatta sapkın fikir ve ideolojilerini yaymaya çalışmışlar, inanç ve amel düzeyinde Müslüman toplumu ifsat etmeye dönük maksatlı bir tutum içerisine girmişlerdir. Zındıklık hareketleri devlet mekanizmasının otoriter olduğu evrelerde gizli ve derinden sürerken siyasi ve sosyal politikaların yumuşamaya başladığı evrelerde daha açık ve görünür şekilde devam etmiştir. Bu çerçevede zındıkların, halifelerin benimsediği siyasi ve ictimai politikaların ortaya çıkardığı atmosfere göre tutum geliştirdikleri görülmüştür. Çalışmada erken Abbâsî döneminde ortaya çıkan Beytü’l-Hikme müessesesi, tercüme hareketleri, Mihne hadisesi, Şuûbiyye akımı gibi dini ve sosyokültürel gelişmelerin zındıklık olgusunu beslediği tezi üzerinde durulmaktadır. Son olarak çalışmada literatür tarama ve dokümantasyon yöntemi benimsenmiş olup erken dönem Abbasî dönemini konu alan klasik ve modern kaynaklar zındıklık kavramı etrafında şekillenen olguların tespitine imkan verecek ölçüde taranarak tasnif edilmiş ve anlamlı bir bütünlük ortaya konulmaya çalışılmıştır.</p> Mevlüt Özer, Mustafa Tanrıverdi Telif Hakkı (c) 2025 Mevlüt Özer, Mustafa Tanrıverdi https://creativecommons.org/licenses/by-nc/4.0 https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/120 Mon, 22 Dec 2025 00:00:00 +0300 Mesnevî’de Söz ve Sessizlik https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/121 <p>Bu makale, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin <em>Mesnevî</em> adlı eserinde ele alınan “söz” ve “sessizlik” kavramlarını incelemektedir. Araştırmanın temel amacı, Mevlânâ’nın insanın manevî tekâmül sürecinde söz ve sessizlik arasında kurduğu dengeyi ortaya koymaktır. Çalışma, günümüz insanının iletişim fazlalığı içinde kaybolduğu bir çağda, Mesnevî’nin sunduğu ölçüleri yeniden düşünmeye yöneltir. Araştırmada nitel, metin merkezli bir yöntem benimsenmiş; Mesnevî’nin birincil metni ve Türkçe tercümeleri üzerinde tematik analiz yapılmıştır. “Sözün ontolojisi”, “sözün kudreti”, “sessizliğin hikmeti” gibi başlıklar altında seçilmiş beyitler derinlemesine yorumlanmış, tasavvufî bağlamda çözümlenmiştir. Araştırmanın ana sorusu, “Mevlânâ’ya göre söz ve sessizlik insanın hakikate ulaşma sürecinde nasıl bir eğitim yolu oluşturur?” biçiminde özetlenebilir. Çalışma, Mesnevî’deki örnek beyitlerle sınırlıdır; ancak söz ve sessizliğin Mevlânâ’nın bütün düşünce sistemi içindeki yerini temsil edici bir bütünlükte ele alır. Bu yönüyle araştırma, söz ve sessizliği birbirinin karşıtı değil, ardışık iki terbiye basamağı olarak yorumlamasıyla özgün bir değer taşır. Elde edilen bulgular, sözün ilahî bir nefes ve toplumsal inşa gücü, sessizliğin ise edep, sabır ve teslimiyetin dili olduğunu göstermektedir. Sonuçta Mevlânâ, insanın kemâle ancak “doğru zamanda konuşma” ve “doğru zamanda susma” dengesini kurarak ulaşabileceğini vurgular. Bu denge, modern çağda hem bireysel huzur hem de toplumsal barış için kalıcı bir rehber niteliğindedir.</p> Seyhan Kardeş Telif Hakkı (c) 2025 Seyhan Kardeş https://creativecommons.org/licenses/by-nc/4.0 https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/121 Mon, 22 Dec 2025 00:00:00 +0300