ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ (DASAD) ISSN: 2980-2806
https://dorlionjournal.com/index.php/pub
<h1 class="kt-blog-post__title kt-heading kt-heading--lg kt-heading--medium"><strong style="font-size: 0.875rem;">ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ (DASAD)</strong><span style="font-size: 0.875rem;">, 2023 yılında yayın hayatına başlayan ve yılda iki sayı çıkan, çift-kör hakemlik sürecinden geçen bilimsel makalelerin yayınlandığı, açık erişimli ve uluslararası bir dergidir. Derginin yayım dili Türkçe ve İngilizcedir.</span></h1> <div class="kt-blog-post__content"> <div> </div> <div> </div> </div>Dr. Yılmaz ARItr-TRULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ (DASAD) ISSN: 2980-28062980-2806Sociological Perspective of Trust in Islamic Ethics
https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/17
<p><em>Trust is a fundamental aspect of interpersonal and social relations, contributing to healthy relationships, effective communication, cooperation, risk-taking, and social stability. Religion, customs, and traditions shape society's values and belief systems, influencing trust within a community. The innate need for trust begins from birth, as humans depend on caregivers and seek safety in social relationships. Trust is essential for feeling secure, and lack of trust leads to unease and caution in unfamiliar environments. Trustworthiness is vital for gaining society's love, respect, and trust. Honesty is a foundational trait, and individuals who prioritize honesty are regarded as trustworthy. Religion and cultural norms significantly shape social structures and customs, promoting moral values and providing guidance. Religion plays a crucial role in social integration, establishing common values, and fostering stability, solidarity, and moral behavior. Trust and confidence in God and society are essential for religion to fulfill its functions, including providing solace, combating guilt, and guiding moral decision-making.. The Prophet Muhammad, the founder of Islam, exemplified exceptional morals and virtues. Muslims regard his life as a model to emulate, as recommended in the Quran. The Prophet's trustworthiness and truthfulness were evident throughout his life, earning him the title "al-Amin." Even his adversaries acknowledged his integrity and truthfulness. The Kaaba arbitration, where the Prophet played a significant role in rebuilding the Kaaba and resolving disputes, demonstrated his trustworthiness. His honesty and trustworthiness left an indelible impression on society, inspiring admiration and respect. This article explores the exemplary morals and personality of Prophet Muhammad, focusing on his trustworthiness and truthfulness. Through his life and teachings, the Prophet continues to serve as a guiding light for Muslims, offering valuable lessons in integrity, honesty, and trustworthiness for individuals and society at large.</em></p> <p> </p> <p> </p>Hilal Demir Kıvrak
Telif Hakkı (c) 2023 ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
https://creativecommons.org/licenses/by/4.0
2023-06-302023-06-301111210.5281/zenodo.8051424Klasik İslam Tarihi Kaynaklarında Aras Tasviri
https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/14
<p>Aras Nehri, İslam tarihi kaynaklarında önemli ölçüde söz konusu edilmiştir. İslam fetihleri sırasında nehir etrafında kümelenen yerleşim birimlerinin İslam devletinin sınırlarına dâhil olması sürecinde Müslüman fatihlerin izlenimleri tarih kaynaklarına yansımıştır. Özellikle buradaki Büyük ve Küçük Ağrı Dağı dikkatlerini çekmiştir. Bu çerçevede kaynaklar, bölgenin siyasi, kültürel ve ekonomik şartlarının yanı sıra Aras Nehri ve Ağrı Dağları hakkında dilden dile dolaşan bazı mitolojik anlatılar üzerinde durmuşlardır. Örneğin bölgedeki şehirleri teker teker sayan ve o dönemin şartlarından ayrıntılı olarak bahseden İbn Havkal şöyle demektedir: “Bu bölgelerde hayvancılık faaliyetleri oldukça yaygındır ve hayvanlar ile hayvansal ürünlerin ticareti oldukça popülerdir. Aras Nehri'nde ise lezzetli balıklar bulunmaktadır ve bu nedenle bu balıklar Irak'a kadar taşınarak satılmaktadır. Burada yaşayan Ashâbü'r-Res ise Cenab-ı Allah tarafından helak edilen bir topluluktur. Gerçekten, nehrin her iki yakasında bulunan şehirleri dikkatlice incelediğimizde, bu şehirlerin bir zamanlar büyük bir yıkıma uğradığı anlaşılmaktadır.” Aras Nehri havzasındaki tarımsal zenginliğe atıfta bulunan Yakut el-Hamevî ise Ağrı Dağlarıyla ilgili efsaneleri anlatmaktadır. Ona göre, Aras Nehri'nin çevresinde benzersiz ve şaşırtıcı narlar yetişmekte ve incirler büyümektedir. Bölgedeki yoğun sinekler nedeniyle güneş ışığı fazla görülmediği için üzümler tandırlarda kurutulmaktadır. Ebü'l-Fidâ ise Aras Nehri'nin Erzurum (Kalikala) dağlarından doğup Debîl'e (Divin) aktığını belirtmektedir. Ayrıca, nehrin etrafında üç yüz altmış harabe şehir ve köy olduğu söylenmektedir ve Kur'an'da adı geçen Ashâbü'r-Res'in burada yaşadığına işaret edilmektedir. Büyük Ağrı ve Küçük Ağrı Dağına da değinen Yakut el-Hamevî, onları çıkılması imkânsız, her zaman karla kaplı dağlar olarak tasvir etmektedir. Bu çalışmada İbnü’l-Fakîh (öl. 289/902), İbn Hurdazbih (öl. 300/912), Kudâme b. Cafer (öl. 337/948), İstahrî (öl. 340/952), İbn Havkal (öl. 367/977), Makdisî (öl. 390/1000), Herevî (öl. 611/1215), İbn Cübeyr (öl. 614/1217), Kazvinî (öl. 682/1283), Ebü’l-Fidâ (öl. 732/1331), İbn Fadlallah el-Ömerî (öl. 749/1349) ve İbn Battûta (öl. 770/1368) gibi İslam tarihçileri ve Müslüman gezginlerin kaleme aldıkları tarih, coğrafya, büldân ve rıhleye dair eserler esas alınacaktır. Öncelikle ilgili kaynakların Aras nehri ve çevresi hakkındaki izlenimleri, akabinde Ashabü’r-Res hakkında dile getirilen hikâyeler ve diğer bazı mitolojik anlatımlar incelenecektir.</p>Hüseyin Güneş
Telif Hakkı (c) 2023 ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
https://creativecommons.org/licenses/by/4.0
2023-06-302023-06-3011132310.5281/zenodo.8051470Gün Ve Geleceği Iskalama Tercihinin Aşkın Formu: Kutsal Gelenek Perspektifi
https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/21
<p>Geçmişi ve dahi kutsal yaşanmışlık süreçlerini tanıma babında her daim ilkesel duruş üzerinden hareket etmek gerekmektedir. Aksi takdirde dünü değerlendirme yerine kutsal form hâline getirme iradesi öne çıkacaktır. Hatta oldukça yakından anlamaya çalışırken bize sunulan bazı aşamaların değişik sendromlara dokunduğu görülmektedir. Buna göre, yaşanan ile yaşanması gerekenin bilindiği kadarıyla ilkeden ziyade tutumları öne aldığı rahatlıkla söylenebilir. Mamafih oldukça anlamsız hatta son derece katkısız bir duruşu haber veren tarihsel yaşanmışlık hatta tercihlerin bazılarının yaşanır kutsallık formu gibi sunulması tercihi, bu süreçler bağlamında son derece bölücü ve dahi gereksiz, hatta bir o kadar da anlamsız bir olgu gibi gözükmektedir. Buna göre, İslâm ya da Müslümanlığın teşekkül devri geleneğinin daha başından itibaren anlatma iradesi olarak savaş ve çatışma süreçleri üzerinden tarihsel birikime konulması, esasında geleneğin varlık nedeni olan ‘insan yetiştirme düzeni’ ile değil, ‘insanı hesaba çekme’ ya da ‘yok etme’ tercihi hatta gerekliliği üzerinden anlatma iradesi ön plana çıkmaktadır. Bu tercihin din olgusuna katkı sunmaktan ziyade onu beşerî oluşumların gerekli aygıtı olarak anlamaya duçar kılar ki, gelinen ve tercih edilen bu aşamanın din olgusunu ilkesel olarak değil, yaşanmış olgular sürecinde ele alındığını göstermektedir. Atılan bu adımın beşer tercihi olması ise, beşerin dünyasında gerekli olanın her durumda yaşanır bir olgu olması kadar her dem hayat bulmasına imkân sunmadığını açıklamaktadır. Tarihsel birikimin bize bıraktığı en değerli örneklem, dünü anlamaya çalışırken ezberlenip dayatılan kutsal forma değil, beşerin zamansal, tarihsel ve de coğrafî duruşu nedeniyle yaşanmışlık tecrübesine dayalı olarak ele almanın gerektiği hususudur. Bu eğilimin günü değerlendiren insan için hem pozitif kaynak hem de yaşamsal tecrübenin bıraktığı olası güvenlik çemberi olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Aksine durumların oluşması segmentinde öne alınan şeyin, mutlak surette dünle sınırlandırılan yaşam ve kalite formu olduğu seçeneğidir. Üstelik de bahsedilen yaklaşımın kendi açısından olmasa bile muhatap olduğu her basamakta geleceği atlama seyrinin ardından günü yaşayan değil, dünü kutsallaştıran negatif bir irade eğilimine fırsat sunduğu tespiti, uzun süredir tecrübe edilen bir değerlendirme ölçeğidir.</p>Namık Kemal Okumuş
Telif Hakkı (c) 2023 ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
https://creativecommons.org/licenses/by/4.0
2023-06-302023-06-3011244710.5281/zenodo.8057481Sinop’ta Türk-İslam Medeniyetinin Sembol İsmi: Sarı Saltuk (Saltuk et-Türkî)
https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/2
<p>Tarihi kaynaklarda “mücahid-gazi, şeyh, baba, dede, gazi-derviş, alperen, âlim, mübarek zat, ermiş, derviş” gibi sıfatlarla anılan Sarı Saltuk (Saltık) (ö. 697/1297-98) Sünnî, Alevî ve Bektaşî çevrelerince farklı yönleriyle benimsenmiş önemli bir şahsiyettir. Anadolu ve Rumeli’nin Türkleşip İslamlaşmasında etkin rol oynayarak gönüllerin fethedilmesi noktasında önemli gayretleri olan bir kişidir. Gerçek şahsiyeti ile mitolojik kimliği karşılaştırıldığında mitolojik şahsiyetinin dilden dile daha çok yayıldığını ve insanlar üzerinde daha yoğun tesirler meydana getirdiğini söylemek daha doğru olacaktır. Sarı Saltuk, Sinop’ta doğmuş, çocukluğunu ve gençliğini Karadeniz’in kıyı şehri olan bu ilimizde geçirmiştir. Daha sonra Kırım tarafına geçip fetihlerini bu diyarlarda sürdürmüştür. Bu bağlamda Sarı Saltuk, Sinop’un yetiştirdiği en önemli değerlerdendir. Sarı Saltuk doğup büyüdüğü Sinop’un sınırlarını aşarak Anadolu, Rumeli ve Balkanlarda derin izler bırakmış, yaşamış olduğu coğrafyanın insanları tarafından çokça sevilen, sınırları ve yüzyılları aşan, Türk-İslam kültürünün önemli simalarından biri olmuştur. Sarı Saltuk, bir Anadolu ereni olarak Hacı Bektâş-ı Velî’den aldığı feyizle Anadolu’nun değişik yerlerinde ve Balkanlarda uğradığı yerlerde insanların İslam ile tanışmalarına katkısı olduğu için vefatından sonra adına birçok makam-türbe inşa edilmiştir. Bugün günümüzde Sarı Saltuk adına Bulgaristan, Romanya, Bosna Hersek, Makedonya, Arnavutluk, İstanbul, Edirne, Niğde, Diyarbakır, Kütahya, Manisa, Tunceli ve İznik gibi yerleşim merkezlerinde pek çok makam ve türbesi bulunmaktadır. Sonuç olarak bu çalışmamızda Sarı Saltuk’un hayatı, Anadolu ve Balkanlarda İslam’ın yayılmasına olan katkıları, Türk İslam medeniyetine etkisi ve çağları aşarak günümüze verdiği mesajları değerlendirilecektir.</p>Fevzi Rençber
Telif Hakkı (c) 2023 ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
https://creativecommons.org/licenses/by/4.0
2023-06-302023-06-3011485710.5281/zenodo.8061600İslam Siyaset Teorisinin Temel Dinamikleri
https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/4
<p>İslam siyaset teorisyenlerinden İbn Akîl (ö. 513/1119), siyaseti; “<em>Hakkında vahiy veya Hz. Peygamber’in bir uygulaması olmasa dahi insanları salâha ulaştıran ve fesattan uzaklaştıran işleri yapmak.” </em>olarak tanımlar<em>. </em>Yaptığı bu izahla aslında İbn Akîl, bizlere İslam’ın devlet idaresi ve siyaset ile olan ilişkisinde sahip olduğu en temel prensipleri özetlemektedir. İslam’ın temel iki dayanağı olan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinde Müslümanlar için herhangi bir devlet yönetim modeli önerilmemektedir. Buna karşılık Kur’an’daki pek çok ayette ve Hz. Peygamber’in hadislerinde, yöneticisi ve halkı Müslüman olan bir siyasi erk <em>-ki buna devlette denilebilir-</em> için kamu yararı adına toplumun tümünün uyması gereken dinamikler, değerler ve ilkeler mevcuttur. Bunlar; adalete riayet, şûra/meşveret yani her işte olduğu gibi devlet işlerinde de danışma usulü ile kararlar almak, liyakati önemsemek, iyiliği emredip kötülüklere engel olmak gibi zaman ve mekân fark etmeksizin herkesi kapsayıcı tümel kaidelerdir. Bu çalışmada, İslam’ın ideal bir devlet ve toplum düzeni için esas olarak kabul ettiği temel dinamikler üzerinde durulmaktadır. İlaveten teoride idealize edilen bu temellerin pratikte nasıl vücut bulduğuna da değinilmektedir.</p>Mücahit Orkun İkinci
Telif Hakkı (c) 2023 ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
https://creativecommons.org/licenses/by/4.0
2023-06-302023-06-3011586710.5281/zenodo.8063313Din Sosyolojisi Perspektifinden Emile Durkheim: Dinin Kaynağı ve Toplumsal Anlamı
https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/3
<p>Bu çalışma, Durkheim’ın din teorisini literatür taraması yöntemiyle ele alarak dinin toplumdaki varlığını ve etkisini açıklama amacını taşımaktadır. Çalışmada, Durkheim’in Dini <em>Hayatın İlk Biçimleri</em> adlı eseri üzerinde odaklanılmış ve dinin kaynağına yönelik vurguları incelenmiştir. Durkheim, bu eserinde Avustralya’daki bir kabileye odaklanarak dinin toplumsal kökenlerini incelemiştir. O, dinin toplumdan kaynaklandığını, yani toplumun tanrı olduğunu iddia etmektedir. Bu şekilde, Durkheim dinin toplumsal gerçekliğin bir parçası olduğunu ve onun toplumsal yapılardaki işlevini vurgulamaktadır. Ayrıca, dinin toplum içindeki yaptırımının ve işlevselliğinin önemine dikkat çekmektedir. Durkheim’a göre din, toplumsal bağlamda anlaşılması gereken bir olgudur ve sosyolojik bir perspektifle incelenmelidir. Bu çalışma, Durkheim’ın din teorisini anlamamızı sağlayan bilgiler sunmaktadır, ancak eleştirel bir perspektiften yaklaşıldığında, Durkheim’ın dinin bireysel deneyimlerini ve çeşitliliğini yeterince ele almadığı ve dinin toplumsal dönüşüm üzerindeki etkilerini göz ardı ettiği söylenebilir. Ayrıca, Durkheim’ın dinin evrenselliği ve farklı kültürlerdeki çeşitlilik konularında sınırlı bir bakış açısına sahip olduğu gözlemlenebilir. Bu nedenle, Durkheim’ın din teorisi eleştirel bir incelemeyi gerektirmekte ve dinin çok boyutlu doğasını tam olarak kavramaya yönelik daha kapsamlı bir yaklaşımın gerekliliğini vurgulamaktadır.</p>Mehmet Ata Mirzaoğlu
Telif Hakkı (c) 2023 ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
https://creativecommons.org/licenses/by/4.0
2023-06-302023-06-3011689210.5281/zenodo.8067418Manevı̇ Teslı̇mı̇yet: Bektaşilik Tarı̇hinde Yoldaşlıktan Hı̇yerarşı̇ye
https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/24
<p>Bektaşilikle ilgili inanç ve uygulamalar sistemi bir tür kurtuluş teolojisine karşılık geliyor gibi görünürken, Bektaşi gruplarının yapısı, geleneksel olarak karizmatik gruplar olarak bilinen dini örgütlenme türüne az çok karşılık gelmektedir. Bu nedenle ruhani eğilimlerinin zaman zaman sosyal, kültürel ve ulusal perspektiflerle bağlantı kurması ve buluşması anlaşılabilir hale gelmektedir. Buna karşılık daha önce haksızlığa uğramış dinî bir azınlığın üyeleri, toplumun genelinde bir dereceye kadar dinî ve siyasi saygınlık kazandığında; heterodoksi ve kurtuluş teolojisi doktrinleri artık arka planda kalacaktır. Nihayetinde ise, ruhani reform ve toplumsal hareketin heterodoks destekçilerinin mirasçıları, meşru bir otoritenin takipçileri ve sadık savunucularına dönüşür, siyasi rejim tarafından desteği aranan kurumsallaşmış bir ortodoksinin sözcüleri haline gelirler.</p>Albert DojaYılmaz Arı
Telif Hakkı (c) 2023 ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
https://creativecommons.org/licenses/by/4.0
2023-06-302023-06-30119313010.5281/zenodo.8075984Tez Değerlendirmesi ve Tanıtımı
https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/11
<p>“Muallim-i Sânî” unvanına sahip Ebu Nasr Muhammed bin Muhammed el-Fârâbî İslam felsefesindeki önemli düşünürlerin başlarında gelmektedir. Birçok farklı alanda adı geçen bu filozof Yunan felsefesi ve İslam öğretilerini buluşturmak suretiyle İslam felsefesinde ilk defa sistemli bir siyaset teorisi ortaya çıkararak kendine has bir siyaset anlayışı oluşturmuştur. Devlet ile evren arasında kurduğu ilişkiden görüldüğü üzere siyaset anlayışını da metafiziğe dayanmaktadır. Onuncu yüzyılda faaliyetlerini gizli bir şekilde yürüten İhvânu’s-Safa ve Hullânu’l Vefâ ve Ehlu’l Adl ve Ebnâu’l Hamd isimli topluluk ise ilimler ve ilimlerin sırları ile ilgili toplantılar düzenleyerek metafiziği ilgilendiren nefs ilmi, akıl vb. konularda müzakereler düzenlerdi. İhvân-ı Safâ, izlerine Aristo’da rastladığımız şekilde, siyaseti insan hayatının birçok alanına yaymak suretiyle tasnif etmiştir. Bununla birlikte nebevi siyasetten söz etmesi ve asıl mutluluğun ahirette olduğunu savunması onu takip ettiği Aristo’dan ayıran en temel özelliği olmuştur. İslam dünyasında siyasi ve sosyal açıdan olumsuzlukların bulunduğu bir dönemde yaşayan Ebu’l Hasan El-Âmirî de kendinden önceki filozofların eserlerini takip ederek Aristo’ya ait bazı eserleri şerh etmiştir. Kendi siyaset felsefesini oluştururken, Antik ve Helenistik dönemde yaşamış filozoflarla birlikte eski İran, Hint ve İslam düşünürlerinin siyasete dair fikirlerinden de yararlanmıştır. Bu çalışmada Fârâbî, İhvân-ı Safâ ve Âmirî’nin siyaset felsefelerinin ortaya konmuştur ve ardından üç düşünürün görüşlerinin karşılaştırılması yapılmıştır. Bu çalışmada siyaset, yönetici çeşitleri, yönetici özellikleri, toplum türleri gibi vi konular ele alınarak filozofların buluştuğu ortak paydalar ve farklı görüşler tespit edilmiştir.</p>Kader Okcu
Telif Hakkı (c) 2023 ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
https://creativecommons.org/licenses/by/4.0
2023-06-302023-06-301113113610.5281/zenodo.8078453Tez Tanıtımı Ve Değerlendirme: İslam Ahlak Felsefesinde Üzüntünün Nedenleri ve Çözüm Yolları, Kader Okçu
https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/8
<p>İnsanların geçmişten günümüze kadarki en önemli yaşama sebebi üzüntüden kurtulup mutlu bir hayat yaşama gayesi olmuştur. Mutlu bir hayatın önündeki en büyük engel üzüntüdür. Üzüntünün ne olduğu, onu meydana getiren faktörlerin neler olduğu ve geçmişten günümüze insanların yaşam şartları, fikirleri, bulunduğu kültürler zahiren farklı olsa da mahiyet olarak insanın özünün değişip değişmediği, üzüntüye neden olan sebeplerin neler olduğu kronolojik olarak incelenmiştir. Burada özellikle vurgulanmak istenen zamanla insanların üzüntü ve üzüntüye neden olan hastalıklara bakış açılarının ve yükledikleri anlamların değişip değişmediğini kronolojik olarak tespit etmek ve günümüz psikoloji alanından da yararlanarak meseleyi günümüze aktarmaktır. Tezin ilk bölümünde üzüntü ve mutluluk kavramları üzerinde durulmuştur. Kavramların değerlendirilmesinden sonra, ikinci bölümde üzüntüye neden olan sebepler incelenmiştir. Tezin son bölümünde ise, üzüntüden kurtulma yolları ele alınmıştır. Bu çerçevede özellikle Stoacılardan başlanarak İslam Ahlak filozofları ve günümüz psikoloji alanından modern psikologlardan yararlanarak görüşler kronolojik olarak ele alınmıştır. Burada üzüntünün tamamen kişiyi ruhsal anlamda depresif hale getirmediği, özellikle bizim kadim geleneğimizde kişiyi kâmil bir mümin olması yolculuğunda desteklediğini de göz önünde bulundurarak dünyevi şeylerin kaybında meydana gelen üzüntü ve bunun neticesinde oluşan ruhsal hastalıklara değindirilmiştir. Kâmil insan olabilmek için üzüntüyle nasıl baş edilebilir, bunun tedavisinin neler olduğunu filozofların görüşleri çerçevesinde ele alınmıştır. Üzüntünün İlk çağ filozoflarında ne anlama geldiği ortaya konularak, zaman içerisinde yolculuğunun nasıl devam ettiğini ifade edilmiştir.</p>Büşra ÖZKEÇECİ BULUT
Telif Hakkı (c) 2023 ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
https://creativecommons.org/licenses/by/4.0
2023-06-302023-06-301113714310.5281/zenodo.8078305 Kitap Değerlendirmesi: Veganizm
https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/6
<p>Valery Giroux ve Renan Laure tarafından yazılan <em>Veganizm</em> adlı kitabı dilimize Z. Hazal Louze kazandırmış, eser İletişim Yayınları tarafından 2021 yılında basılmıştır. Kitap, beş bölüm ve sonuç kısmından oluşmaktadır. Kitapta vegan beslenme ilgili literatürün esas alındığı görülmektedir. Bir yaşam tarzı, etik ve politik bir tutum olarak vegan beslenme, dünyanın güncel konularından birini oluşturmaktadır. Kitapta vegan beslenme dışında, hayvan hakları, hayvan etiği konusunda temel çalışmalarıyla bilinen Peter Singer ve Tom Regan da yer almaktadır. Özellikle kitabın hayvan etiği başlığı altındaki bölümünde, düşünürlerin kendi aralarında yer alan tartışmalarına yer verilmektedir. Ayrıca, Vejetaryenlik/Vejetalyenlik/Veganlık etrafında bilgi üreten bir epistemik cemaatin varlığına işaret etmektedir. Bu bağlamda konunun sadece entelektüel ve akademik bir çalışmanın ürünü olmadığı göstermektedir. Konuyla ilgili üretilen bilginin akademik, aktivist ve kurumsal ayaklarını bir araya getirdiğine işaret etmektedir. Bahsedilen bu nedenler çerçevesinde Valery Giroux ve Renan Laure tarafından kaleme alınmış Veganizm kitabı değerlendirilmeye çalışılmıştır.</p>Bahar BulutMehmet Erkol
Telif Hakkı (c) 2023 ULUSLARARASI DORLİON AKADEMİK SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ
https://creativecommons.org/licenses/by/4.0
2023-06-302023-06-301114415510.5281/zenodo.8060626