https://dorlionjournal.com/index.php/pub/issue/feed Uluslararası Dorlion Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi (DASAD) 2024-06-30T00:41:34+03:00 Editor editor@dorlionjournal.com Open Journal Systems <p><strong>Uluslararası Dorlion Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi (DASAD)</strong>, 2023 yılında kurulan ve yılda iki kez yayımlanan, açık erişimli bir uluslararası akademik dergidir. Dergimiz, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında özgün araştırma makaleleri, inceleme yazıları ve çevirilere yer vermektedir. Tüm gönderimler, çift-kör hakemlik sürecinden geçerek titiz bir değerlendirme aşamasından geçmektedir. Yayın dillerimiz Türkçe ve İngilizce olup, uluslararası akademik standartlara uygun olarak geniş bir okuyucu kitlesine erişim sağlamayı hedeflemekteyiz.</p> <p>Dorlion Journal, bilimsel doğruluk, şeffaflık ve etik standartlara tam uyum ilkeleri çerçevesinde çalışarak, sosyal bilimler alanında nitelikli ve etkili katkılarda bulunmayı amaçlamaktadır.</p> <div class="kt-blog-post__content"> <div> </div> <div> </div> </div> https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/56 İbn Battûta’nın (ö. 770/1368-69) Seyahatnâmesi’ne Göre Anadolu’da Hadis-Sünnet Kültürü 2024-03-15T12:10:03+03:00 Muhammed Karaca m.karaca21@mynet.com Mustafa Öztoprak mustafaoztoprak@yaani.com <p>İbn Battûta (ö. 770/1368-69), 14. yüzyılda yaşamış Müslüman bir seyyahtır. Otuz yıl süren gezileri esnasında otuzlu yaşlarında iken Anadolu’ya da uğramış, burada üç-dört ay kalmış, çoğunlukla halkla iç içe bir şekilde; tekke, zaviye, dergâhlarda konaklamış ve halkın din ile ilgili bilgi, görgü ve adetlerini kaydetmiştir. Her gittiği yerde, öncelikle oranın dini ve kültürel yaşantısına dikkat etmiştir. Karşılaştığı ilmi ve kültürel durumları, kendi bilgi birikimiyle değerlendirmiştir. Yaşadığı coğrafya ve o ana kadar öğrendiği dini ilimler, olayları değerlendirmede kendisinin temel aldığı yönler olmuştur. Bir seyyah açısından içinde bulunduğu bakış açısı, kültürle mezcedilmiş bir fotoğrafı ortaya koymuştur. Bu makalede, <em>Seyahatnâme</em> kitabındaki bilgilerden hareketle Anadolu insanının ilmi ve kültürel durumu tespit edilmiştir. Yapılan çalışma neticesinde, Anadolu insanının günlük hayatta yapageldiği birçok olayın sünnet kültürü temelli olduğu anlaşılmıştır. Ancak yapılan amellerin sünnetteki dayanağı büyük oranda halk tarafından bilinmediği görülmüştür. Günlük hayatta uygulanan hal ve davranışların, meselenin delilini bilme açısından asli köklerinden koparılmış, lakin uygulama muhtevası, kültürel olarak dini boyutlu olduğu, en azından ilahi bir karşılığının olacağı düşüncesiyle yapılagelmiştir. Anadolu’da yaşanan dini ve kültürel durumun, bazı örneklerde dinleştirilmiş kültür, bazılarında ise kültürleştirilmiş din olduğu tespit edilmiştir. Ancak her iki yön açısından düşünüldüğünde ortak noktanın, dinin, özellikle sünnet kültürünün insanımızın pusulası olarak hayatına yön verdiği anlaşılmıştır. Bu noktalar itibariyle bakıldığında, Seyahatnâme literatürünün, özelde İbn Battûta’nın yazdığı eserin Anadolu açısından zengin bir içeriğe sahip olduğu sonucuna varılmıştır. Makalede, örneklem yöntemi kullanılmış, her bir örneğin dini ve kültürel temelde hangi noktada olduğu, sıhhat durumu belirlenmiş; her hal, düşünce ve eylemin, temel sabitelerle mukayesesi yapılmıştır.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Muhammed Karaca, Mustafa Öztoprak https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/58 Felsefe ve Din: Dile Ehemmiyet ve Aklın Rolü 2024-03-24T15:25:38+03:00 David B. Burrell david.b.burrell.1.nd@gmail.com Mustafa Turan mustafaturan7@gmail.com <p>David B. Burrell’ın Türkçeye kazandırılan bu çalışmasında felsefenin alt disiplinlerinden biri olan din felsefesi alanında dile verilen ehemmiyet kavramı farklı başlıklarla ele alınmıştır. Çalışmada dinî anlayışa katkıda bulunan felsefî yararlar; Ortaçağ Yahudî, Hristiyan ve İslâmî araştırmalar ekseninde incelemeye tabi tutulmuştur. Dile ehemmiyet başlığı altında Tanrı hakkındaki dilsel ifadelerde Thomas Aquinas nasıl davrandığımızı, kesinlik ihtiyacı konusunda Bernard Lobergan’ın ise Thomas Aquinas’ı paradigma kurucusu olarak gördüğü; ama Descartes’i bu minvalde kesin bir örnek olarak sunması söz konusudur. Gerçeğin değerlendirilmesi başlığı altında hakikat sorununda aklın rolüne vurgu yapılarak hemen ardından Aquinas’ın Summa Theologiae’sı üzerinden Tanrı’nın varlığının nasıl ifade edildiği ele alınmıştır. Kusurlu Anlamlandırma Dili başlığında din filozoflarının, tanrısallık söz konusu olduğunda benzer söylemler konusunda ayrıştıklarına dikkat çekilmiştir. Tanrı kavramıyla ilgili olarak dil, her ne kadar sınırlı olsa da bu sorun, yazar tarafından sorgulayanların özel canlılar olduğunu söylemesiyle telâfi edilmiştir. Sonuç olarak, bu çalışmayla beraber preambula fidei (en yüksek Tanrısal bilgi) kavramının incelenmesiyle önceden yanlış anlaşılmalara yol açan çalışmalara bir açıklık kazandırılmıştır.</p> <p> </p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 David B. Burrell; Mustafa Turan https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/54 Ca‘ferîliğin Anadolu’ya Girişi 2024-03-27T10:12:10+03:00 Şaban Banaz saban.banaz@gop.edu.tr <p>Ca‘ferîliğin Anadolu’ya ne zaman ve ne şekilde girdiğinin bilinebilmesi için birbirine komşu olan ve çok köklü geçmişlere sahip olan Türkiye ile İran Devletlerinin tarihsel süreçteki ilişkilerinin iyi bir şekilde bilinmesi gerekmektedir. Ca‘ferîliğe ait birtakım inançların Anadolu’ya girişi hakkında bugüne kadar yapılan çalışmalarda çoğunlukla tarihsel süreç incelenmiş; ortaya konulan fikirlerde ise çok farklı tarihsel temellendirmeler yapılmış ve birbirine zıt görüşler ortaya koyulmuştur. Ca‘ferîliğe ait birtakım anlayışlar Anadolu’ya ilk olarak 15. yüzyılın sonları ile 16. yüzyılın başlarında Safevî propagandaları sayesinde girmiştir. Nitekim Safevî Hanedanlığı, kuracakları devlet düzenini sarsılmaz temeller üzerine inşa etmek ve siyasi yönden de yönetimlerine mutlak itaati sağlamak için Sünnîliği bırakıp Şiîliği tercih etmiş; bu yeni düşünce sistemini kendilerine taraftar toplamak ve devletin sınırlarını genişletmek maksadıyla Anadolu’nun her yerine yaymaya çalışmıştır. Ancak Selçuklulardan beri Anadolu’da baskın bir Sünnî İslam anlayışının olması ve bunun da devlet politikası haline dönüşmüş olması sebebiyle Ca‘ferîlik, Anadolu’da yayılma imkânı bulamamış; mezhebî bir kimlik ve yaşayan bir halk topluluğu olarak varlık gösterememiştir. Safevî propagandalarının yoğun olarak yapıldığı dönemlerde Anadolu’da sadece Ehl-i Beyt Sevgisi, Oniki imam, Kerbela, tevellâ ve teberrâ anlayışları gibi Ca‘ferîliğe ait birtakım anlayışların tezahürleri olmuştur. Ca‘ferîliğin mezhebi kimlik ve toplumsal varlık olarak Anadolu’ya girişi daha çok yakın dönemlerde Ermenistan, Azerbaycan ve Rusya gibi ülkelerden göçerek gelenlerin Türkiye’ye yerleşmeleri neticesinde olmuştur. Literatür taraması ve doküman analizi yöntemi ile gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada Ca‘ferîliğin Anadolu’ya girişi hakkındaki birtakım iddialara yönelik değerlendirmeler yapılmıştır. Anadolu’nun Şiîlik etkisine maruz kaldığı Safevîler dönemi ile başlattığımız ve sonrasında günümüze kadar gelen süreci değerlendirmeye çalıştığımız bu çalışmada konuyla ilgili tarihsel dönemler makale sınırları kapsamında derin tahlillere girmeden ele alınmış ve tartışılmıştır.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Şaban Banaz https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/65 Social Change and Religion 2024-05-11T23:36:24+03:00 Yılmaz Arı yilmaz.ari@ogu.edu.tr Faris Hocaoğlu faris.hocaoglu@hotmail.com <p>Change is an inevitable fact of all communities and all institutions that make up societies. Religion as a social organization that brings social orders into being and keeps them together is anything but a section and a crucial factor of social change. A change event that may occur in an existing part of the social structure may eventually affect almost all the infrastructures in the existing structure system. Alongside with the modernism (before and after); It's obviously true that a rapid and effective change process is experienced in almost every field in all societies affected by the process. In the functioning of the aforementioned process, religious perceptions and tendencies gradually change in this phenomenon, as well.. As it is known, important events that occur in social systems can cause sudden and surprise needs and a number of problems aimed at meeting these needs, and these emerging problems affect almost all institutions, including religion, and force themselves to adapt to change. The institution of religion, which is an important element of the social order, is almost in contact with the whole of this system. Religion is accepted as an effective system that performs absolute functions that are important for the ongoing social order. The reflection of some goals and needs of the social order is seen in the functions of the phenomenon of religion and in the structures it creates in order to fulfill these functions. The purpose of this study is to understand the complex relationship between religion and change. For this purpose, first of all, conceptual analyzes were made and the subject of social change was examined. Then, the functions of the phenomenon of religion in the process of social change have been discussed. Thus, this study is important in terms of defining social change, religion and change phenomenon and determining what they are.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Yılmaz Arı; Faris Hocaoğlu https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/55 Osmanlı Kelâmcısı Kemâlpaşazâde’nin İkili Ecel Anlayışı 2024-03-14T21:53:46+03:00 Eyüp Gür eyup.gur@gop.edu.tr <p>Osmanlı devletinin yükselme dönemine şahit olan Kemâlpaşazâde, aileden gelen geleneğe uyarak belli bir süre askeri sınıf içerisinde görev icra ettikten sonra ilmiyeye intisap etmiştir. Kemâlpaşazâde, ileri derecede bir tedrisatın ardından hem talebe yetiştirmiş hem de çok sayıda eser kaleme almıştır. Diğer taraftan birikimini bürokraside uygulama fırsatı bulmuştur. Kemâlpaşazâde, fıkıhçı yönüyle öne çıksa da büyük Kelâm eserlerine yazdığı şerh ve haşiyelerle Kelâmdaki vukûfiyetini ispatlamıştır. Kemâlpaşazâde, kaza, kader ve ecel gibi Kelâm ilminin en spesifik konularında müstakil risaleler yazmış; bu minvalde <em>Risâle fi’l-cebr ve’l-kader</em> ve <em>Risâle fi’l-ecel</em> adlı eserlerinde ecel mevzusunu Ehl-i sünnetin kader anlayışı çizgisinde yorumlamıştır. Ecel kavramını mübrem ve muallak ecel olmak üzere iki kategoride değerlendirerek ikili bir ecelden söz etmiş, tek ecel vardır diyenleri hatalı olmakla itham etmiştir. Bununla birlikte Mu’tezile ile aynı çizgide görünmemek için kendi ecel anlayışının onlardan farklı olduğunu ifade etmekten de geri durmamıştır. Ecel konusunu Kur’ân merkezli olarak mütalaa eden Kemâlpaşazâde, referans kaynakları olarak da tefsir ve kelâm eserlerini kullanmıştır. Kemâlpaşazâde’nin üzerinde müstakil eser yazdığı konulardan birisi olan ecel, Kur’ân’ı Kerim’de ise farklı içeriklerde olmak üzere sözlük anlamlarına uygun bir tarzda insanın, dünyanın ve milletlerin yaşam suresi ve bu sürenin sonuna işaret edecek şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca ayet ve hadisler sözlük anlamının dışında ecel kavramını, insanın iyi davranışlarda bulunarak değerlendirmesi gereken bir imkân olarak sunmaktadır. Bu anlamda ecel, insanı iyilik yapmaya sevkeden bir motivasyon kaynağı olarak takdim edilmektedir. Kelâm mezhepleri ise, ecel mevzusunu, mezheplerinin kader doktrini doğrultusunda şekillendirmişlerdir.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Eyüp Gür https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/61 Mu’tezile’de Bireyi Bilgiye Ulaştırmada Nazar ve Hâtırın İşlevi 2024-04-15T11:57:15+03:00 Hüseyin Maraz huseyin.maraz@ogu.edu.tr <p>Mu’tezilî düşüncede akıl yürütme, dinden öncedir ve vaciplerin ilki olmayı hak eder. Bu nedenle Allah’ın özel lütfu olan aklı kullanması insanın ilk görevidir. Çünkü insan, düşünerek olası zararları kendisinden uzaklaştırma, fayda temin etme ve zihninin yöneldiği delillerden hareketle bilinmeyene ulaşma yetisine sahip özel bir varlıktır. Öyleyse akıl yürütmenin meşakkatli doğasına katlanarak teklîfin temeli olan bu görev mutlaka yerine getirmelidir. İnsan, düşünmemenin ve bilgisizliğin yaratacağı korku ile nazara ve kendisine (iç ses) yönelebilir, düşünmenin zorunlu olduğunu idrak edebilir. Zira o, kendisini düşünür kılan bir doğaya sahiptir ve düşünmeye çağıran uyarıcıların etkisinde bir varlıktır. Mu’tezile düşüncesinde nazarın öncesinde bireyi nazara hazırlayan düşünmeme korkusu da hâtır olarak adlandırılır. Hâtırın, bireyin kendinden ve dış çevreden kaynaklanan pek çok nedenle oluşabileceği makalede vurgulanacak temalardan biri olacaktır. Bu itibarla makalede, Mu'tezile açısından bu nedenlerin bireyin düşünme sürecine etkisi açıklanmaya çalışılacaktır. Mu’tezile’nin bilgi bahsinin merkezinde yer alan her iki kavramı bütün yönleriyle ele almak makale düzeyinde elbette mümkün değildir. Bu nedenle makalede, akıl sahibi mükellef varlık için nazar ve hâtırın ontolojik ve epistemolojik önemi, her iki kavramın bilgisizlik korkusuyla mantıksal ilintisi, mahiyetlerine dair nitelik ve özellikleri tasvirî yöntemle incelenecektir. Çalışmada temel kavramların detaylı lügavî ve ıstılahî tahlillerine ve tarihî arka planına yer verilmeyecek, Mu’tezile’nin her iki kavramla ulaşmak istediği temel parametrelere yoğunlaşıp ana tema kurgulanacaktır.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Hüseyin Maraz https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/57 Yalnızlık ve Felsefe 2024-03-18T20:47:28+03:00 Melike Dogan doganmelike416@gmail.com Abdüllatif Tüzer atuzer@ogu.edu.tr <p>Bu makale yalnızlığın neden felsefi bir problem olduğu sorusunu yanıtlamak üzere hazırlanmıştır. Yalnızlığın neden felsefi bir problem olduğunu açığa çıkarabilmek için öncelikle yalnızlığın nasıl bir kavram olduğundan, nasıl tanımlandığından ve ortaya çıkış sebeplerinden bahsetmek gerekir. Yalnızlığın nasıl bir kavram olduğunu göstermek ve yalnızlığı düşünsel bağlamda tanımlamak onun felsefe ile olan ilişkisini anlamak için önemlidir. Bu sebeplerle giriş bölümünde kısaca yalnızlığın ne anlama geldiğinden, nasıl tanımlanabileceğinden, ortaya çıkış sebeplerinden ve kavramsal açıdan neden tek başınalıktan farklı bir anlam içerdiğinden bahsedilmiştir. Yine giriş kısmında yalnızlık tanımlanırken, yalnızlığın sadece psikolojinin bir konusu olmadığına ve yalnızlığın pek çok alanda işlenen, her çağda ortaya çıkabilecek, disiplinler arası bir kavram olduğuna da değinilmektedir. Öte yandan anlaşılması ve tanımlanması zor olan bu kavramın çeşitli bakış açılarıyla oluşturulmuş türleri bulunmaktadır. Bu bağlamda yalnızlığın felsefe ile olan ilişkisini açıklayabilmek için yalnızlığın türlerinden de bahsetmek gerekir. Bu yüzden çalışmanın ikinci kısmında, yalnızlığın varoluşçu bir bakış açısıyla oluşturulmuş türlerinden biri olan ontolojik yalnızlık seçilmiştir. </p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Melike Dogan, Abdüllatif Tüzer https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/60 Necip Fazıl Kısakürek’e Göre Doğu ile Batı Arasında İnsanın Mahiyeti 2024-04-05T14:50:42+03:00 Kevser Ay kevser_26_00@hotmail.com <p>Medeniyetlerin insan anlayışı, o medeniyetin diğer kabullerinin en temel belirleyicisidir. Bu sebeple bir medeniyeti kavrayabilmek için öncelikle o medeniyetin insanı nereye konumlandırdığını anlayabilmek önemli ve gereklidir. Doğu ve Batı medeniyeti, tarih boyunca var olmuş medeniyetler içinde diğerlerinden daha büyük ve daha etkili olarak kabul edilebilecek kapsamlı iki medeniyettir. Bu iki medeniyetin varlığa, insana, bilgiye ve dolayısıyla hayata bakışı pek çok noktada birbirinden ayrılmaktadır. Bu iki geniş medeniyetin altında bu çalışmada Doğu Medeniyeti adı altında İslam tasavvuf anlayışının insan telakkisi, Batı Medeniyetinde ise hümanist düşünce ele alınmıştır. Hümanist düşünce ile tasavvufî düşüncenin insana yaklaşımı, Necip Fazıl Kısakürek’in <em>Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu </em>adlı çalışması temelinde incelenmiştir. Buradaki düşünceyi destekleyici olarak başka kaynaklardan veriler ile de çalışma desteklenmiştir. İlgili kaynaklardan elde edilen bilgiler karşılaştırmalı bir biçimde yorumlanarak çalışma sonuçlandırılmıştır. Bu kitabında Kısakürek, Batı medeniyetinin temelinde yer alan felsefe ile Doğu medeniyetinden kabul edilen İslam tasavvuf düşüncesini karşılıklı olarak ele almıştır. Kısakürek’e göre Batı’nın en büyük özelliği, kendi mevcut durumunu aşmak ve ilerlemek adına madde aşkı ile tabiat zevkine yüksek derecede önem göstermesidir. Bu sebepten dolayı da Batı, iç âleme yani bâtına yabancı ve uzak kalmıştır. Tasavvufta ise bunun tam aksine tüm çaba, zâhiri değil bâtını güzelleştirmek adınadır. Böyle temel bir farklılığa sahip iki bakış açısının insana yükledikleri anlam ve sorumluluk da birbirinden farklıdır.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Kevser Ay https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/64 Hanefi Ceza Hukukunda Aklî İstidlâl (El Kesme Suçu Bağlamında) 2024-05-02T20:14:25+03:00 İbrahim Demircan i.demircan_88@hotmail.com Ahmet Aydın ahmetay81@gmail.com <p>İslam hukuk doktrinlerinin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilerek hüküm çıkarımında kullanılan asli/şer’î deliler; kitap, sünnet, icma ve kıyastır. Ancak anılan bu asli deliller dışında birçok fer’i/yöntem mahiyetli delillerin de dini/hukuki hüküm üretiminde kullanıldığı bilinmektedir. Hanefî doktrininde sıklıkla kullanılan yöntem mahiyetli deliller; istihsân, örf, maslahat-ı mürsele, ve sahabe kavlidir. İslam hukukunda Hanefîler de dâhil olmak üzere hemen hemen bütün hukuk doktrinleri tarafından farklı yoğunlukta ve bazı ek şartlarla kullanılan diğer yöntem mahiyetli deliller ise; şer’u men kablenâ, istishâb, istislâh, amel-i ehl-i Medîne, seddi zerâi’ vb. şeklinde sıralanabilir. Ancak fer’i meseleler tümevarım yöntemiyle incelendiğinde yukarıda anılan asli ve fer’i deliller dışında farklı delil ve yöntemlerin de hüküm çıkarımında birer hukuki enstrüman olarak kullanıldığı müşahade edilmektedir. Bu çerçevede elinizdeki çalışma Hanefî ceza hukuku bağlamında suçun cezai müeyyidesinin tespitinde kullanılan “aklî istidlâl” konusunu “el kesme suçu bağlamında” ele almaktadır. Araştırmada Hanefi ceza hukukunda yukarıda anılan deliller dışında aklî istidlâlin de verilen hükme dayanak olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Makalenin hacmi dikkate alınarak istidlâl çeşitleri, delil değeri ve kavramsallaşma süreci çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır. Konu, müessir fiil eylemlerinden el kesmenin cezai müeyyidesinin tespitinde etkili olan aklî istidlâller ile sınırlandırılmış; had, öldürmede kısas ve ta’zir suçları kapsam dışında tutulmuştur. Bununla birlikte had ve öldürmede kısas konularında yürütülen aklî istidlâl örneklerine dipnotlarda işaret edilmiştir. İslam hukukunda kısas gereği el kesme suçunun cezası gerekli şartları taşıması halinde suç fâilinin de elinin kesilmesidir. Fâil veya mağdur/larda bulunan bazı özel durumlarda kısas hükmü yerine farklı bir cezai müeyyidenin tespitinde etkili olan aklî istidlâller bu çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 İbrahim Demircan, Ahmet Aydın https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/53 Türkiye’de Sivil Toplum Katılımının Yönetişim Düzenlemeleri Üzerinden İncelenmesi 2024-01-24T14:56:16+03:00 Abdullah Serenli aserenli@hotmail.com <p>Yönetim yaklaşımlarında aktörlerin katılımını arttıran bir model olarak geliştirilen yönetişim; politikaların geliştirilmesinde ve uygulamalarda paydaşların da süreçlere farklı mekanizmalar ile dâhil edilmesini kapsamaktadır. Öz bir cümle ile ifade edebileceğimiz; geleneksel kamu yönetimi anlayışından sosyal ve ekonomik nedenlerin de etkisi ile yeni teorilerin, yeni yönetim yaklaşımların ortaya çıkması, uzun bir zaman dilimini ihtiva etmektedir. Elbette politik süreçte yönetim değişiklikleri ve genel olarak demokratik yaklaşımların eşzamanlı gelişimi de kamunun yönetimindeki metodolojiyi etkilemiştir. Çevresel boyutta geliştirilen teorilerin, uygulama safhalarındaki yerel dinamiklerle karşılaşılması sonucu yeniden tanımlanmasına ve yeniden geliştirilmesine zorunlu olarak gidilmiştir. Bu değişim, teorilerin hem dışsal etkenler hem de yerel ve kültürel reflekslerle uygulama farklılıklarında içsel etkenler ile geliştirilmesini tetiklemiştir. Bu döngüde, yönetimde sosyal faktörün de ihmal edildiği savı üzerinden ortaya çıkan yönetişim; ilkeleri ile katılımcı demokrasinin de bir yansıması olarak görülmüştür. Bu ilkelerden; neo-liberal politikalar çerçevesinde devlet, özel sektör ve sivil sektörlerin yönetime paydaşlığındaki katılımcılık ilkesi, biraz daha ön plana çıkmıştır. Yaklaşım, 90’lı yıllardaki küresel ölçekte ortaya çıkışını, Türkiye’de 2000’li yıllar itibariyle daha belirgin olarak göstermeye başlamıştır. Demokratikleşme ve özgürlükler kapsamındaki dışsal ve içsel etkenlerin sonucu olarak da yorumlanabilecek mevzuat ve politika kaynaklarındaki düzenlemeler daha çok bu tarih itibariyle görülmeye başlamıştır. Türkiye’de 2000 yılı sonrası gerçekleştirilen yönetişim düzenlemelerinin, özellikle beş yıllık Kalkınma Planları öncelikli olmak üzere, mevzuatta yer verilen bazı metinler betimlenerek, sivil toplum özelinde katılımın hangi aşamalarına ve nasıl dâhil edildiği kamu politikalarına referans olan kaynak metinler üzerinden analiz edilmeye çalışılmıştır.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Abdullah Serenli https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/68 İbn Hacer’in Moğultay’a Yönelttiği Eleştiriler Özelinde Hadis Şerhçiliğinde Tenkit 2024-05-30T20:45:49+03:00 Ali Ramazan Arif aliramazanarif9854@gmail.com Halil İbrahim Turhan hibrahim.turhan@ogu.edu.tr <p>Hadis şerhçiliği, rivayetlerin isnad ve metin açısından analiz ve yorumlanmasına dair bilgi birikiminin oluşumuna katkıda bulunan; bu müktesebatı tahkik, tenkit ve ikmâl yöntemleriyle değerlendirerek kâmil şerh metinlerinin meydana gelmesini sağlayan ilmî bir süreçtir. Bu süreç içerisinde âlimlerin önceki dönemde yapılan çalışmalara eleştirel yaklaşımları metne katkı sağlayarak alanın gelişmesine ve ilerlemesine vesile olmuştur. Bir alanda eleştirinin varlığının tespit edilmesi, o alanın güncel ve geçerliliğini koruyan bir ilim dalı olduğunu gösteren delillerdendir. Eserinde önceki dönem şârihlerinden alıntılar yapan ve atıfta bulunduğu âlimlerin görüşlerine birtakım tenkitler yönelten müelliflerden birisi de İbn Hacer’dir. Bu çalışmada İbn Hacer’in Fetḥu’l-bârî şerhinde Memlûkler dönemi Hanefî hadis şârihleri arasında yer alan Moğultay b. Kılıç’tan yaptığı iktibaslar analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda Moğultay’dan yaptığı alıntılarda eleştirel kimliğinin daha ön plana çıktığı görülmüştür. İbn Hacer’in yaptığı bu eleştiriler ana kaynak kontrolü ve mukayeseli okumalar yolu ile değerlendirilerek haklılık payı yüksek, haklı olduğu tartışmalı ve değerlendirme yapılamayan eleştiriler olarak üçe ayrılmıştır. Bunlar üzerinden hadis şerhçiliğinde tenkit konusu İbn Hacer ve Moğultay örneklemi üzerinden ortaya konmaya çalışılmıştır.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Ali Ramazan Arif, Halil İbrahim Turhan https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/62 Sağlık Çalışanlarında Örgütsel Güvenin İş Tatmini Üzerindeki Etkisinde Örgütsel Sinizmin Aracı Rolü 2024-05-05T20:33:00+03:00 Edip Doğan edogan@adiyaman.edu.tr <p>Bu çalışmanın amacı, örgütsel güvenin iş tatmini üzerindeki etkisinde örgütsel sinizmin aracı rolünü incelemektir. Çalışma, günümüzde büyük bütçelerle ve nitelikli işgücüyle desteklenen ve halk sağlığını korumada en önemli sektör olan sağlık sektöründe yürütülmüştür. Çalışmanın amacına uygun olarak anket formları hazırlanmış ve anketler, Adıyaman ilinde ve ilçelerinde çalışan 300 kişiye basit tesadüfi örnekleme yoluyla dağıtılmıştır. Anketlere 270 kişi cevap vermiştir. Eksik ve/ya hatalı cevaplanan 16 anket formu değerlendirilmemiştir. Böylece 254 anket değerlendirilmiş ve araştırmanın amacına uygun olarak test edilmiştir. Veri analizi için IBM SPSS 25, Amos 23 ve Excel programları kullanılmıştır. Analiz sonuçlarına göre, örgütsel sinizm iş tatminini olumsuz olarak etkilemektedir. Örgütsel güven ile iş tatmini arasında ise anlamlı bir ilişki bulunmamaktadır. Ancak örgütsel güven ile iş tatmini arasındaki ilişkide örgütsel sinizmin aracı bir role sahip olduğu tespit edilmiştir. Çalışmanın sonuç bölümünde analiz sonuçlarını derlenmiştir ve literatürdeki benzer çalışmaların tespitleriyle kıyaslanmıştır. Literatür taramasında, örgütsel güvenin iş tatmini üzerindeki etkisinde örgütsel sinizmin aracı rolünün daha önce incelenmediği görülmüştür. Dolayısıyla bu çalışma, örgütsel davranış literatüründe yeni ve özgün bir çalışma olarak önemli bir boşluğu doldurmaktadır.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Edip Doğan https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/67 Din, Edebiyat, Kültür Bağlamında Yılan ve Tavus Kuşu Metaforu 2024-05-24T11:49:01+03:00 Pınar Çiftçi pinar-ciftci@hotmail.com Aynur Kurt aynurpalabiyik@gmail.com <p>İslam kültür ve medeniyetinin hâkim olduğu toplumlarda, İslam dininin temel kaynakları olarak kabul edilen metinlerde bulunmayan ancak toplumun benimsediği din dışı inançlar mevcuttur. Bu inançlar, sadece dinî alanda değil, sosyal ve kültürel hayatta da belirgin bir şekilde kendini göstermektedir. Bu bağlamda gerçekleştirilen çalışmada yılan ve tavus kuşu gibi semboller, yalnızca birer hayvan türü olarak değil aynı zamanda dinî, edebî, kültürel ve sanatsal açılardan da değerlendirilmiştir. Yılan ve tavus kuşu, din âlimleri tarafından insanlığın ve İslam'ın başlangıcı olarak kabul edilen Âdem ve Havva kıssalarıyla ilişkilendirilmeleri ve bu hayvanların insan hayatının toplumsal ve sanatsal boyutlarında önemli semboller olarak rol oynamaları nedeniyle araştırmaya değer bir konu olarak görülmüştür. Araştırmanın amacı, bu sembollerin toplum kültürünün bir parçası olarak nasıl şekillendiğini ilgili çevrelere göstermek ve insan yaşamıyla ilgili farkındalık oluşturmaktır. Çalışma sürecinde yılan ve tavus kuşu, kültürel etkileşim faktörleri dikkate alınarak ayrı başlıklar altında incelenmiş ve her bir başlıkta, İslam tarihi ve siyer eserlerinden Hâkim Seyyid Mehmed Efendi (ö.1184/1770)'nin "<em>Siyer-i Kebir</em>" ve Taberi (ö. 310/923)'nin "<em>Tarih-i Taberî"</em> eserlerindeki tasvirler ile Kur'an'daki anlatımlar karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırmaların ardından, söz konusu varlıkların dil, edebiyat ve sanattaki sembolik rolü çeşitli eserler ve yaşamdan örneklerle açıklanmaya çalışılmıştır.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Pınar Çiftçi, Aynur Kurt https://dorlionjournal.com/index.php/pub/article/view/71 Kitap Değerlendirmesi: Çağdaş Sosyologların Toplum ve Din Görüşleri 2024-06-07T15:25:01+03:00 Hakan Tafran tafran@erciyes.edu.tr <p>Bu çalışmada, Türkçe literatüre kazandırılan Inger Furseth ve Pål Repstad’ın <em>Çağdaş Sosyologların Toplum ve Din Görüşleri </em>adlı eseri değerlendirilmiştir. Amaç kitap değerlendirmesi olduğu için ele alınan sosyologlar hakkında detaylı analizi yapılmamış; teorisyenlerin hangi kavramsal araçlarının ön plana çıktığı ve dini yaşantıyı inceleyecek çalışmalara ne gibi katkılar sağlayacağı üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda değerlendirme metni, sosyoloji ve din sosyolojisi üzerinden disiplinlerin alt disiplinlerle ilişkisi eleştirilerek başlamıştır. Zira alt disiplinlerin ayrımını amaçlayan yaklaşımın, yazarlar tarafından izole bir entelektüel yaşantı doğuracağı belirtilmektedir. Bu sebeple çalışmada, eserin bir bütün olarak sosyal bilim anlayışına kapı aralayan çağdaş teorisyenlerin ele alındığı giriş kitabı olduğu vurgulanmıştır. Eser, seçtiği on çağdaş sosyologun biyografik ve düşünsel geleneğini inceleyen bölümlere yer vererek yaşamla düşünce arasındaki diyalektik ilişkinin altını çizmiştir. Yazarlar çağdaş sosyolojide din olgusunu göz ardı edilmediğini vurgulamakta; önde gelen teorilerin kavramsal araçları kullanılarak nasıl çalışmalar yapıldığından bahsetmektedir. Bu husus, yeni araştırmalar için örneklik oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra söz konusu kavramsal araçları kullanarak dini yaşantıyı inceleyecek olası çalışmalar için verilen tavsiyeler, araştırmacılar için bir kılavuz rolü görmektedir.</p> 2024-06-30T00:00:00+03:00 Telif Hakkı (c) 2024 Hakan Tafran